En güzel güzellik çaba harcamadan olandır

Görsel

nasılsın sorusuna etimolojik bir parantezden sonra cevap vermek istiyorum (şöyle ki): “Nasılsın = Ne Asılsın” demektir. bu günlerde (ve uzun zamandır) aslımın ve özümün ne olduğu konusunda kendimle sürekli sancılar çekiyorum. midem yanıyor, başımda esmer sabahlar esiyor. Sözümü kendime geçiremediğim zamanlara yanıyorum daha çok, başkalarına söz dinlettirmekle zaten ilgim olamaz. su içmeye inmiş bir ceylan gibi savunmasızım. serseri tembelliği ve uykuyu, ve geceyi, ve kitapları ve kahveyi, gözünün içi gülerek tebessüm etmeyi sonra bir şarkı dinlemeyi, insanın kendisiyle olan en büyük dostluğu ve amansız savaşı büyüterek keşfediyorum. meydan okuyarak meydanlara: meydanlardan çekilerek. bilerek güçsüzlüğün yaşamak demek olduğunu, basitliği, az’lığı, sadeliği, yetinmeyi, azalarak çoğalmayı: tüm bunların başkent olduğu sıcak evleri, susarak en keskin şekilde konuşmayı.. tembellik ediyorum, bol su içiyorum, tv izleyip uzun seyahatler düşlüyorum, kendimi bir tren koltuğunda, sıcak ve mutlu, dışarda yapmurda ıslanmış van gogh sarısı tarlalar, van gogh mavisi bir gökyüzüyle, salvador dali’nn fırça darbeleriyle tanrıya karşı büyük hüsn-ü zan besleyerek-büyüterek yaşıyorum, tek sermayem bu. yüksek sanat ve düşünce, yüksekten düşmeyi gerektirir. bedeli olan şeyleri seviyorum. antalyadayım.. uzun zamandır yapmadığım sabah kahvaltılarını yapıyorum. cemal süreya der ki, “kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı”.. yine de öyle olmalı diyorum kendime.. kendimi bir şeylere inandırmak istiyorum.. basit, küçük, az, iddiasız, yalın, böyle şeylere işte.. geri durarak, gayret etmemeye gayret ederek, tadsızın tadına bakmak. küçük şeyleri büyük önemseyerek.. zor henüz kolayken yapılmalı.. dünyanın en büyük şeyleri küçükken tasarlanmalı.. biliyorum büyük işler yapmaya kalkışmaz bilgeler, ve büyük işler yaparlar.bilge için her iş zor, bundan dolayı hiçbir zorlukla karşılaşmaz onlar. bir şey yapacaksam, o şey gerçekleşmeden önce yapmalıyım, bunu iyice anladım. başta ne kadar özenliysen, sonunda da öyle olmayı da öğrenmeliyim ki bütün toplarım karşı tarafa geösin, ne zaman rakibi hafife alıp, topa yavaş vursam toplarım fileyi geçmiyor. ne zaman bilgiçlikle tenis oynamaya kalksam huysuzluğum artıyor. bilgiyi azaltıp her şeyi hissederek nefes alıp verdiğimde ise “rengarenk bir ahenk” ile yaşıyorum. bunun özü, kendimi ve insanları aydınlatma arzusundan vazgeçmek. sadeleşmeyi amaçlamak. en güzel güzellik çaba harcamadan olan. en güzel sabahlar çaba harcamadan uyanılmış sabahlar.. en güzel sohbetler çaba harcamadan, gayretsiz, telaşsız, zamansız yapılmış olanlar.. kimseyle yarışmadan..

hüzünlü ve düş’lüyüm. yüksekten düştüm. gayretsizliği özlüyorum. yarışmamayı..

yağmurun merhametinde ıslanmayı.. övgüsüz varolmayı istiyorum..

şekersiz çay içmenin tadına varanlar için bir tane şekercik bile çayın tadını bozar..

bunca lafın kısası, i’jaz olanı: dünyanın şekeri tadımı bozuyor..

düştümse sana bakarken düştüm efendim.. eşikte uykuya daldım..

Yorum yapmak DNA'mızda var!